HENÜZ VARMADIK MI?
İlk serisi Paris’te 1900 yılında düzenlenen Exposition Universelle için üretilen En L’an 2000 adındaki bir dizi fütüristik resim, o zamanlar çok uzakta görülen 2000’li yıllarda yaşamanın nasıl olacağını tasvir ediyordu. Öngörülerden bazıları gerçeklikten çok uzaktı. Ne yazık ki henüz ne acil durumlarda yardımımıza koşan, 19. yüzyıldan kalma kıyafetleri ve uçmak için kanatları bulunan hava itfaiyecilerine, ne de tuhaf ama bir o kadar da harika balina-otobüslere (gerçek olsa kullanıcılarının PETA tarafından hedef gösterileceğine şüphe yok) sahibiz. Yine de; elektrikli yer silme, sesli gazete ve görüntülü yazışma gibi bazı tahminler sırasıyla Roomba, podcast’ler ve Skype / Facetime şeklinde hayatımızın bir parçası haline geldi.

1910 yılından o zamanlar çok uzakta görülen ütopik 2000 yılına ait elektrikli inşaat sahası

Ancak bu fütüristik resim dizisinden bir öngörü, özellikle de başlığı nedeniyle merakımızı uyandırmaktaydı: elektrikli inşaat sahası. Bir mimar, inşaat sahasındaki özel makinelerin yardımıyla gerçekleştirilen bina inşaatının otomasyonunu yönetirken tasvir edilmişti. Bir makine, taşı boyutlandırırken bir diğeri taşı kaldırıp duvardaki yerine yerleştirmekte, üçüncü bir makine ise harç karıp katmanlar halinde uygulamaktaydı. Tüm süreç mimar tarafından yönetilmekte ve mimar, bir şekilde, ütopik resmin yaratıcısına göre tüm gerekli verileri bir plan çiziminden elde edebilmekteydi. İlk sorumuzu tekrar tekrar soralım, nitekim bu soru her zaman birkaç kez ısrarla sorulur: Henüz varmadık mı?

Kısa cevap: Pek de değil. Aslında zaten sadece çok, çok, çok azımız bu yolda. Üçlemenin ikinci bölümünü sayısal kontrolün (NC) icadıyla noktalamıştık. Sayısal hesaplama modelleri, bilgisayarlı sayısal kontrol uygulamaları ve insan-bilgisayar etkileşiminin mimarlık alanındaki uygulamaları 70’li yıllardan beri kapsamlı bir şekilde tartışıladursun, ana akımın bu alanlara ilgisi nispeten yakın zamanlarda oluştu. Sevgili “turuncu”muzun yakın akrabaları ilk kez Gramazio & Kohler’in 2006 yılında ETH Zurich’te verdiği “The Programmed Wall” seçmeli dersinde kullanıldı. Robot kolların ilk küresel etkisi ise 2008 Venedik Bienali’ndeki İsviçre Pavyonu’nda görülecekti. Örneklere hızla atlamayıp kendimizi biraz da ağırdan alarak bu fenomenin nasıl oluştuğunu keşfetmek için bir adım geri atalım ve kademeli ilerlememizdeki kavramları birbirine bağlayalım.

gramazio & kohler’in mimar ve mimarlık için yeni bir rol tanımlayan 2006’daki seçmeli dersi

“Varmak” için tasarım sürecinde yeni bir yaklaşım gerekiyor. Bu yaklaşım da mimarın yeniden tanımlanmasını şart kılıyor. Mimarın, mimari gerçeğin içgüdüsel ve kendisine özgü olduğu yönündeki yanlış inancını bırakması lazım. Sadece tek sonucu olan, yukarıdan-aşağıya tasarım çözümüne güvenmektense, kendisinin çerçevelediği tasarım sorununa çözümler üretmek için ilk aşamadan itibaren malzeme ve imalat bilgisini içeren ek bir aşağıdan-yukarıya yaklaşımı sürece dahil etmesi gerekiyor. Bu hesaplamalı süreç ise bir bilgisayar tarafından işlenmek üzere insanlar tarafından verilen bir dizi talimatı yani algoritmaları gerektiriyor.1 Bu yöntem, bir fikri doğrudan doğruya biçimlendirmek yerine bu fikri önce bir sürece ve nihai olarak bir biçime sokmayı teşvik etmekte. The City of Tomorrow and Its Planning adlı eserinde Le Corbusier, insanın tasarladığı ile yük eşeğinin takip ettiği yolları karşılaştırarak düz çizgi ve dik açı ile insanın doğayı fethettiğini iddia eder. Orta Çağ şehirlerinin acıklı halini reddederken Roma şehirlerinde görülen muntazam grid çizgilerini destekler. Peki ya yük eşeği yük ile nasıl yol kat edeceğini tüm hayatı boyunca yaptığından ötürü çok iyi bildiği için yol tasarımı konusunda bizlerden ve Le Corbusier’den daha iyiyse? Uzmanlığını hesaba katmayalım mı?

Daha önce de belirttiğimiz gibi, mimarlar 70’lerdeki insan-bilgisayar etkileşimi deneyleriyle ilişkiliydiler. Mimarlık mezunu Nicholas Negroponte, insanlar ve teknoloji arasındaki etkileşimin çeşitli yönlerini araştıran, sonrasında dünyanın önde gelen kuruluşlarından biri olan MIT Media Lab’e dönüşecek Architecture Machine Group’a öncülük ediyordu. Yeni bir perspektiften bilgisayar programlamaya bakmak açısından Christopher Alexander’ın yazmış olduğu kitaplar önemlidir ve C++ gibi Object Oriented Programming (OOP)2 içeren modern yazılımların gerçekleştirilmesine yönelik büyük katkılar sağlamıştır. Peki, mimarların büyük çoğunluğu için bilgisayar kavramını değiştiren şey ne oldu?

ivan sutherland’in 1963 yılında geliştirdiği sketchpad’ine karşı 1986 yılında piyasaya sunulan autocad r2. bir programın başka bir programa 23 yıl öncü olup 21. yüzyılın başlarına kadar autocad’de bulunmayan bazı işlevleri içermesi biraz ironik.

Nedeni üstünkörü geliştirilmiş, dilimize bilgisayar destekli tasarım olarak çevrilmiş (CAD) yazılım araçları. Belki de bu isim tasarımcıların yaptığı yaygın hatalardan biri olan, kavram olarak bilgi hesaplama ile dijitalleştirmeyi birbirine karıştırmalarına sebep oluyordur.3 Dijitalleştirme, mekanik bir sistemin verimliliğini artırmaya yönelik herhangi bir değişiklik yapılmadan verinin dijital ortama doğrudan aktarımıdır. Bilgi girme, bilgi işleme veya bilgi saklama gibi işlemler buna örnek gösterilebilir. Öte yandan bilgi hesaplama, daha önce tartışıldığı gibi matematiksel ve/veya mantıksal yöntemlerle hesaplama işlemidir. Sıradan mimarın egosunun, tasarım metodolojisinin hesaplamalı tasarımın getireceği imkanlarla dönüşmesini engellediğini; çünkü bu dönüşümün mimarın kendi rahat bölgesini terk etmesini gerektireceğini ve mimar egosunun da buna hazır olmadığını düşünüyoruz. Mutlak yaratılmış sınırlarından ödün vermeyerek ego, mimarın yeni paradigmayla şekillenmesinin ciddi biçimde kısıtlanmasına sebep oldu. Teşekkürler her şeyin en iyisini bilen Roarkvari mimarlar.

Mevcut teknolojik ortamın sınırları dışında düşünmeyi gerçekleştiremeyen mimarlar, içgüdüsel olarak, alıştıkları araç ve yöntemlere sıkı sıkıya tutunduğundan yazılım geliştiricileri kısa vadede karlarını en üst düzeye çıkarmak için mimarın sıradan taleplerini karşılayan bir CAD tasarımıyla ilerlediler. CAD’in geniş kitlelere tanıtımıyla, bilgisayarlar manuel çizim araçlarının yerini aldı. Araç, çağrışımsal olarak kontrol, güç, hakimiyet ve beceri kavramlarını ima etse de, yaygın mimarlık uygulamasında bilgisayarların durumu bu değildir. Mimarların kullandığı şekliyle bilgisayarlar, yalnızca farklı kalem setlerinin, milyonlarca rengi bulunan milyonlarca fırçanın, sonsuz uzunluktaki cetvel ile iletkinin ve acil durumlarda suçlanacak mükemmel günah keçisinin dijitalleştirilmiş toplamıdır. Kapasiteleri görmezden gelinmiş, hafife alınmıştır.

gerçeği (zaha hadid architects’in kartal master plan önerisi) ve sahteleri. her köşeyi “fillet”le, geniş açılı kameradan yüksek kontrastlı bir malzemesiz render al ve voila!

Toffler’ın İkinci Dalga’sında katı olan her şey buharlaştı. Üçüncü Dalga ise katı olan her şeyin bilgileşmesine tanıklık etti.4 Muazzam büyüklükteki erişilebilir bilgi, mimarlık da dahil olmak üzere her şeyi hızlandırdı. Politeknik okulları temel alan mimarlık eğitimi kendisini yeniden tanımlamalıydı, nitekim artan bilgi sonucu müfredat her geçen gün daha da hantallaştığından öğrencileri mimarlığa yeterince hazırlamak neredeyse imkansız hale gelmekte. Kitlesel eğitim akımları artık sürdürülemez durumda. Önceki dalgaların mimarlarıyla karşılaştırıldığında, öğrenciye sıkı bir müfredat yerine çeşitli seçmeli dersler ve programlar sunulmakta; ancak, bu bile yeterli gelmemekte. Bu nedenle çalışma kavramı yeniden tanımlanmalıydı. Bir ürünün üretiminde ihtiyaç duyulan alanı ve aracı sağlayan bir oda veya binayı belirten atölye kavramı; bu dönemde belirli bir temaya/yönteme sahip, sabit mekandan ayrışmış, yüksek tempoda bilgi/tecrübe paylaşmayla özdeşleşti. Sınıf içinden uluslararasına, yarım günlükten dört haftalığa, teorikten yoğun fiziksel aktivite içerenine çeşitlenen atölyeler, bilgi ihtiyacını karşılamak üzere her yerde ortaya çıkmaya başladı.

Çok miktarda bilgiye maruz kalma hali, mimar için iki seçenekten birini tetikler. İlkinde mimar bir konuda odaklanmayı ve bir nişin “hiper” uzmanı olmayı seçebilir. Dolayısıyla, bir projenin gerçekleştirilebilmesi için mimar daha fazla insanla disiplinlerarası işbirliği yapmalıdır. Öte yandan mimar farklı mesleklerin arasında dallanıp budaklanarak kendini disiplinlerüstü aralıklarda konumlandırabilir. Gün geçtikçe bilginin daha erişilebilir hale gelmesi bireylerin birden çok farklı rol üstlenmeyi denemesine ön ayak olacak; aslında sadece mimarların değil, her profesyonelin nihayetinde mesleğinin ötesine geçmesini sağlayacaktır. Tüketici/üretici dikotomisi de değişime uğrayacaktır. Tüketici ile üretici kavramlarını birleştiren Alvin Toffler türeticiliğin,5 Üçüncü Dalga’nın belirleyici karakteri olarak yükseleceğini öngörmektedir. Bu yönde şekillenen Kendin Yap (DIY) hareketi ve uzantısı olan Maker kültürü bir hayli popülerleşmiştir. Herkes kendi başına bir şeyler yapabilirse, neden mimar da yapmasın?

Kendi aracını geliştirebilen mimar, bilgisayarların hesaplama gücünden yararlanarak kendi üretken bileşenlerini ve bu bileşenlerin dönüşümsel davranışlarını tanımlayabilir ve tanımlamalıdır da. Bu süreç, uzmanlaşmanın başladığı Rönesans döneminden itibaren araştırma, tasarım, tasvir ve yapım arasındaki silik bağlantıların daha kuvvetli kurulmasını sağlar.6 Ancak, yöntemin iyice tasarlanmadığı bir süreçte kullanılan araçlar, ucuz taklitlerin çoğalmasına neden olup dikte edici başka bir üsluba dönüşebilir. Parametreler bağlamlarından çıkarılırsa, tasarım nitel değerlerini kaybedebilir. Algoritmik prosedürler tarafından gerçekleştirilen süreçlere hayran olan, ancak süreç üzerinde hiçbir kontrolü ve hatta fikri dahi olmayan tasarımcılar felaket sonuçlar yaratmaya mahkum olacaktır. Hatta bazıları, daha sonraki adımı da atıp, kendi “–izm”lerini de yaratma çabasında olabilir.7

“Makineler, hem iş hem serbest zamanlarımızda yeni bir düzene öncülük edecektir.”8 Her ne kadar bu cümle orijinal bağlamında makinelere göre düzenlenmiş bir yaşam biçimine atıf olsa da, yeniden yorumlandığında, makinelerle olan etkileşimimiz yeni bir düzene öncülük edecek diyebiliriz. Otomasyon sayesinde kitlesel özelleştirmeyi gerçekleştirerek makinelerin sınırlayıcı standartlarına uyma noktasını aştık. Bir yanda endüstri, makinelerle insanların işbirliği aracılığıyla iki tarafın da üstünlüklerinden yararlanarak üretimi optimize etmeye yönelik yöntemleri aramakta, diğer yanda mimarlar hala otomasyon sonucu gerçekleşebilen kitlesel özelleştirmeyi meslek pratiğine uyarlamayı denemekte. Görünen o ki daha yememiz gereken fırınlarca ekmek ve yakalamamız gereken birçok akım var.

1910 tarihli 2000 yılı tahmini bazılarımız için nokta atışıyken, yeni “Dalga”ya uyum sağlamaya istekli olmayan mimarlar için de hala çok uzakta. Henüz varmadık, ama esas ödül zaten yolun kendisi değil mi?

NOTLAR:
1 Tek algoritmik araç bilgisayar değil. Antoni Gaudi ve Frei Otto, tanınmış hesaplamalı analog öncüller (hesaplamalı maketler) inşa etmişlerdir.
2 Nesne Yönelimli Programlama: pek çok çağdaş programlama dili tarafından desteklenen bilgisayar programlama yaklaşımı
3 eng. computational vs. computerization
4 Cümlenin ilk kısmı Karl Marx’ın Kommünist Manifesto’sundan olmakla beraber, Marcos Novak cümleyi günümüze uyarlamıştır.
5 Aslındaki kelime oyununa sağdık kalınarak, prosumerism (producer+consumer)ism türeticilik şeklinde çevrilmiştir.
6 Kieran , S., & Timberlake, J. (2003). Refabricating Architecture: How Manufacturing Methodologies Are Poised to Transform Building Construction. New York: McGraw-Hill.
7 Pek tabi karanlık taraftan da, Patrik Schumacher ve Parametricism, ileride bahsedeceğiz.
8 Corbusier, L. (1929). The City of Tomorrow and its Planning. New York: Dover Publications.

Etiketler:

İlgili İçerikler: