İlerleme Sonrası Tasarım

OTTO VON BUSCH

Çoğu tasarım neden hala kötü? Evet, bavullarımızda tekerleğe sahip olduk ama birkaç yüzyıl boyunca bavulları sırtlandıktan sonra. Şu yeni şık mutfak bıçaklarını keskinleştirmek neden hala bu kadar zor? Ya da spor ayakkabılarını onarmak? Tasarım, rekabet ve kapitalizmden oluşan muzaffer karışım tüm bunları düzeltmeyecek miydi? Peki, “radikal yaratıcılık”, en güncellerinden “yıkıcı inovasyon” ve “yaratıcı düşünme”ye ne demeli?

Eğer tasarım şeyleri daha iyi hale getirmekse, tasarım disiplini de doğası gereği ilerleme fikriyle ilişkilidir. Bu fikir, dünyanın her yönüyle birlikte insanlar aracılığıyla daha iyiye dönüştürülebileceğini öne sürer. Tasarımcılar, bir miktar tarih eğitimi almış olsalar da tasarım esasen gelecekle, daha arzu edilen ve mantıklı bir gelecekle ilgilidir. İlerleme fikri de tasarıma sıkı sıkıya bağlıdır ve çağdaş kültürümüzün kozmik düzeninin bir parçasıdır. İlerleme, modern toplumun mitolojik evreninin söze dökülmemiş dinidir.

Tasarımda bir ilerleme yayı var gibi görünüyor, en azından tüketim nesneleri tasarımı söz konusu olduğunda: daha küçük aletler, daha akıllı malzemeler ve daha iyi enerji verimliliği gibi. Ekolojist David Orr’un “madde ve enerji akışlarını insani amaçlar için şekillendirmek” şeklindeki tasarım tanımını baz alırsak, diyebiliriz ki küresel tüketim toplumlarının birçoğu modernizmle birlikte epey bir tasarım ilerlemesi tecrübe etti. Bu ilerleme öncelikli olarak ucuz enerji, malzeme ve işgücü akışıyla körüklenmişti ve çevresel bozulma ile giderek artan eşitliksizlik pahasına gerçekleşiyordu.

Peki, tasarımı göz önüne aldığımızda, Martin Luther King’in ünlü “Ahlaki evrenin yayı uzundur ama adalete doğru bükülür.” sözüne katılabilir miyiz? Tasarım, adalet yayı boyunca ahlaki ilerlemenin gelişimine katkı koyabilir mi? Gün geçtikçe daha çok hizmet ve deneyim gibi toplumsal alanlara giren tasarımla birlikte gelen herhangi bir toplumsal ya da ahlaki ilerleme gözlemleyebiliyor muyuz? Gerçekten daha erdemli, duyarlı ya da merhametli olma yolunda ilerleyen bir yayın üzerinde olduğumuz söylenebilir mi?

İlerlemenin tasarımla kesişen, birbirine bağlı dört tipine kısaca göz atalım:
-Tasarım ve teknolojik ilerleme
-Tasarım ve ekonomik ilerleme
-Tasarım ve toplumsal ilerleme
-Tasarım ve ahlaki ilerleme

İlk iki tür kolaylıkla ayırt edilir: daha iyi “şeyler” ve piyasada ekonomik büyüme. Fakat her iki ilerleme türü de son zamanlarda artan kötü bir şöhrete sahip. Yeni teknolojilerinin birçoğu denetim ve reklam sektörleri tarafından kötüye kullanılıyor, diğer yandan da ekonomik büyümenin gezegensel sınırlarının çok acil bir şekilde ele alınması gerekiyor. Benzer şekilde, bu iki alandaki ilerleme asla eşit bir şekilde dağıtılmıyor, hatta onları ilerlemeye iten bu eşitsizlik bile olabilir. Yani, adil olmayan koşullar altında serpiliyorlar.

Diğer iki tip daha örtük ve doğası gereği yumuşak. Toplumsal ilerleme hukuk, güvenlik, işgücü düzenlemeleri ve çevresel koruma anlamına gelirken ahlaki ilerleme, genel olarak insani değerleri, yükümlülükleri ve davranış biçimlerini yansıtır. Toplumsal formlar, ahlaki olanlardan daha hızlı değişir çoğunlukla ve ortak bir amaca, hatta doğrultuya sahip değildirler ve karşıt amaçlar karşı karşıya gelerek birbirlerinin altını oyabilir.

Hattın öte tarafında, ilerlemenin çeşitli türleri ve onların duygusal bedelleri birbirinin yerine geçer. Daha akıllı araçların ekonomik güvenliği gölgede bırakması gibi, teknik ilerleme ekonomik olanın yerini alabilir. Örneğin, arabalar ve mobilite için “paylaşımlı” hizmetler, çok azımızın yeni bir araba almaya gücü yettiğini gizler ancak yine de birine sahip olmadığımız için kendimizi “gelişmiş” hissederiz. Ya da bir ilerleme türü atıklarını ötekine kaydırır: Teknik ve ekonomik gelişmenin çevresel maliyetleri, tüketicileri daha sürdürülebilir davranmaya zorlayabilir, sonuçta geri dönüşüm ve tutumluluk bir çeşit “ilerlemeci” ahlak biçimi olarak görülebilir. Umudun bir türü, diğerinin vasisi gibi davranabilir. Peki, eğer genel olarak ilerleme fikri, daha fazla desteklenmezse ne olur?

Gerçek dünya, tasarım ve ilerlemenin korunaklı alanını gitgide daha fazla istila ediyor. Ucuz enerji, malzeme ve işgücünde fiyatları düşük tutmak sürdürülebilir değil. İklim bozulmasıyla hız kazanan, azalan kaynaklar ve küresel göçle karşı karşıyayız. Bu koşulları ciddiye alırsak, tasarımın bu sıfır toplamlı oyundaki rolünü tanımlayan sonu gelmez ilerleme ideolojisini yeniden değerlendirmesi, hatta belki de, modern idealizmden topyekün geri çekilmesi gerekir.

Blaise Pascal’ın belirttiği gibi “İnsanın ulviliği acizliğini bilmesinden gelir”. Böylesi bir bilgiyle tasarım, ortak ve kusurlu kırılganlığımızla nasıl baş edebilir? Yani biz sınırlandırmalar altında, gerileme koşullarında, pastamız da giderek küçülürken birlikte yaşamı nasıl tasarlayabiliriz? İlerleme sonrasında hangi ahlaki ve toplumsal değişimleri tasarlamamız gerek?

İlerlememe ya da sanayisizleşme süreçleri için tasarlamak mümkün mü? Tasarım, insanlığın içinde bulunduğu acıklı hali azaltacak kadar usta mı? Ya da daha dokunaklı soralım: Umuttan sonra tasarım var mı?

Etiketler:

İlgili İçerikler: