Sokaklarla Örülü Yerleşim

HÜLYA ERTAŞ

Esenyurt’ta konumlanan Hep İstanbul, sıraevlerle yüksek blokların birlikte çözüldüğü 1500 konutluk bir yerleşke. Bu büyüklükte bir mekanın tasarımında izlediği yolu ve blokların çözümü için geliştirdiği yöntemi Cem Sorguç ile konuştuk.

Hülya Ertaş: Hep İstanbul, nasıl bir gereksinim öngörülerek ortaya çıktı?
Cem Sorguç: Tekfen’in Esenyurt’ta orta segmente, B ve B+’ya, hitap eden konut projesi yapmak gibi bir niyeti vardı. Sosyal konut derken, Batı’dan bildiğimiz anlamda bir sosyal konuttan bahsetmiyoruz elbette. Düzenli bir geliri olan ama o maaşın birikimiyle mevcut konut piyasasından ev alma ihtimali az olan kullanıcılar için, düşük maliyetli ve iyi konut yapmak amacı güdüldü. Çalışan, kentli ya da kentli olmaya başlamış ikinci kuşak benzeri bir kesime, konforu elden bırakmadan ama lükse de girmeden, görece uygun, satın almaya imkan veren konutlar yapmak istediler. Yaklaşık 1.500 konut yer alıyor.

Projeye başlarken en önemli veri şuydu: Mekanları, ortak kullanım alanlarından çok fazla feragat etmeden makul bedellere mal etmek. Bizim için önemli şeylerden biri bizim bir Akdeniz ülkesi olmamızdan yola çıkarak bu konutları içine dönük, kapalı havuzlu, kapalı spor salonlu değil, “sokak” yaşamlı kurgulamaktı. Var olan alışkanlıkları, belirli bir yaşam kurgusunu koruyorsak, sokak fikrini, dış alanı, konutlar arkaplanını önemsememiz gerektiğini düşündük. Bu karar, projede birkaç noktaya daha işaret ediyor: Biri, zemin kullanımını çoğaltmak; ikincisi de, bütün bu mekanların zaman içinde etkileşimli hale gelmesini sağlamak. Bu öngörüyle yola çıktık, zamanla göreceğiz.

HE: Hep İstanbul, konumlandığı kentsel alana nasıl yerleşiyor?
CS: Projenin konumlandığı ilçe olan Esenyurt, İstanbul’un spekülatif ve sorunlu yerlerinden biri. Bütününde, genel bir düzenden ziyade noktasal kararlarla ortaya çıkmış bir yapılaşma hakim. Burası önceleri, yol bağlantılarının müsait olması nedeniyle bir lojistik firmasının vasıtaları için kullanılan, tamamı işverenin kendisine ait bir arazi. Arazi ortaklığı, hasılat paylaşımı gibi yükümlülükler olmadığından gerek işveren nezdinde gerekse de biz mimarlar nezdinde bu durum, proje geliştirmede olumlu avantajlar sağladı.

Şehirde biçim değiştiren üretim faaliyetleri sosyal yapıyı da değiştiriyor. Bunu anlamak için birtakım kentsel strüktür analizleri yaptık. Bu çalışmaların yerleşimleri belirmede ve vaziyet planını oluşturmada epey katkısı oldu. Yapı strüktürünün zaman içerisinde nasıl değiştiğini analiz edip bir tipoloji yoklaması yaptık.

Vaziyet planına baktığımızda doğuda Adile Naşit Bulvarı, batı yönünde E5 ve TEM bağlantı yolu, güneyde yoncayla viyadükleşen bağlantı yolları yer alıyor. Arsanın batı ve kuzey yönlerinde ve şimdilerde güney tarafında da inşa edilmeye başlanan yüksek yapılar arasına sıkışmış olduğunu görüyorsunuz. Manzarası da şehir manzarası desen değil, denizi de görmüyor. Dolayısıyla, mekanın hayatını kendi yaratması gerekiyordu. Bu sebeple de zemin planına yüklendik. Bir tür, kampüs benzeri bir yerleşim olabilme ihtimalinin araştırmasını yaptık aslında.

Üçüncü boyutta vaziyet planının nasıl kurgulanabileceğini, yerleşmenin nasıl sistematikleştirileceğini, dengenin kurulması için tipolojinin melezleşmesinin mümkün olup olmadığını araştırdık. TAKS maksimum %40’tı, bu yapısallaştığında oluşacak boşluklar yeterli gelmeyeceği için biz yaklaşık olarak %28-30’larda durduk. Bu alanı kullanmamız gerekiyordu, bence en doğru yükselme politikası da böyle olmalıydı. 11 bloku farklı seviyelerde yükselttik. Mevsimlere ve birbirlerine göre yerleşim kararları verildi; ancak bir taraftan da çizgisel bir kurgu oturtmaya, aralarındaki mesafeyi korumaya ve zemini olabildiğince boşaltmaya çalıştık. Kendi içerisinde bir kentsel parça gibi yaklaşarak çözmeye çalıştık.

HE: 1.500 konutluk bir yerleşim adeta bir şehir zaten. Sözünü ettiğin melezliği yakalamak için ne türden yöntemler izlediniz?
CS: Burada bahsettiğim melezlik, en yükseği 30 katlı yapılar ile birbirine bağlanan çizgisel sıra ev düzeninin bir araya gelmesiyle oluştu. Toplantılardan birinde metrekare fiyatı daha yüksek olanlarla ucuz olanları, aralarında uçurum yaratmadan karmak, iç içe geçirmek gündeme gelmişti. Dolayısıyla bazılarını, en çok beş katlı, yani 15-16,50 metre yüksekliğinde normal apartman boyutlarında kurduk. Eğim de yerleşime dik olduğu için, her biri bir istinat yapısı gibi çalışıyor. Yapıların aralarında da sokaklar, merdivenler yer alıyor. Bu sayede yerleşim alanında kuzey güney doğrultusundaki dokuz metrelik eğime, yapılar ve ara geçişlerle araziye yedirdik. Kesitlerden de görülebileceği gibi otoparklara muhtelif hemzemin kotlardan girişler verdik. Böylece, arabayı sokağa park eder gibi otoparka park edip evine girebiliyor kullanıcı. İç sokaklarda, ambulans ve itfaiye gibi acil durum araçları hariç araç dolaşımı yok.

Çevre emsallerde oldukça tuhaf yapılaşmalar var. Bütün o, cam kütleli, eğrisel yüzeylerle kurulmuş frapanlığın içinde, buranın kalıp gibi düz olmasını istedik. Üst üste gelerek öyle bir ifadeye sahip olsun ki bir, üç ya da 30 katlı olması arasında kütlesel olarak fark olmasın. Yüksek kulelerde her katı, sabit bir çekirdek etrafında, daireler merkez etrafında dönecek şekilde kurguladık. Bu çeşitlenmeyi de sağladı. Sabit çekirdeklere eklemlenen modüller, bir araya gelirken boş hacimler de elde ediliyor. Doluluk boşluk oranı ve pencere düzeni kurgusunda, her cephenin yönü ve ışık da dikkate alındı. Alt gruplar, kolon akslarını belirliyor, iki odanın sığabilmesi için 6,25 metrelik bir aks sistemi kurguladık. Bu aks sistemi sıra evlerde de devam ediyor ve ritim hiç bozulmuyor.

HE: Sosyal, erişilebilir konut blokları ve onlar arasında daha yüksek maliyetli sıra evlerden oluşuyor yerleşim. Bu sistemde özellikle zemin kotunda kamusal, yarı kamusal ve özel alanları nasıl düzenlediniz?
CS: Vaziyet planında geniş bir park gibi çalışan alanlar var. Bloklar, yere strüktür ve çekirdek ile basıyor. Yerleşim kotuna bağlı olarak zemine doğrudan, kontur olarak oturmuyor. Dolayısıyla yerleşimi, ölçeği dahilinde, farklı zemin kotlarında açık tutmaya gayret ettik. Sosyal alanlar kuzeyde eğimi kullanarak ve altına girerek yerleşkeye dönük tek cepheli olarak ve de güneyde olmak üzere iki alana yerleşiyor. Konutların önünde ortak peyzaj içinde bahçeler var. Yani kullanıcının evinin önünde, zemin kotunda 4-5 metrelik bir bahçesi var. Buradaki ayrımı yeşil çitle ve kısmen olarak yapıyoruz. Olabildiğince geçirgen olmasını önemsedik. Bunun için panjur ya da kepenk gibi öğeleri de önermedik, mesela. Her ne kadar yerleşimin yol sınırından duvarlarla ayrılmasını, arka kısmının ise açık olmasını önerdiysek de içinde bulunduğumuz zaman ona izin vermedi. Ana kapı, Adile Naşit Bulvarı’nda; kuzeybatı ve güneydoğuda da çapraz irtibatlı otopark ve tali giriş çıkışlar var. Öte yandan bu alanda, çarşı gibi çalışan ticaret birimleri ve terzi, bakkal, gazeteci ya da kahve gibi metrekaresi sınırlı tutulmuş üniteler de yer alıyor.

Ayrıca hareketi, rizomatik tutma derdim de vardı. Tek merkez oluşturmak değil; çok merkezli, dağınık bir yerleşim yaratmak istedim. Bir tane kocaman meydan, bir de havuz yapıp insanları sosyal olarak tek bir noktaya angaje etmekten kaçındık. Farklı odakların birinde kapalı havuz ve spor alanı, birinde bağımsız bir sinema salonu, çocuk oyun alanı ve kütüphane koyduk. Bir diğerinde çocuklar için kaykay pisti ve açık hava oyun alanı var. Yani tüm bu sosyal aktiviteleri battallaştırmayıp, dağıttık.

HE: Tekfen’in en başından beri planladığı sizin de çabanızın büyük bir kısmını harcadığınız erişilebilir konut kurgusu sürdürülebilir bir durum olacak mı sence? Bunu bugün 300.000’e alan kullanıcı, seneye onu 1.000.000’a satabilir.
CS: Doğru. Projenin başında, buranın kullanım değerinin yüksek olması gerektiğini söylemiştim. Birisi buraya gelip yerleşince burada yaşamaya devam etmeli; yapılar ranta girmeden, alınır satılır bir meta haline gelmeden. Ancak birkaç nedenden ötürü, mutlaka dediğin gibi olacak. Bunlardan biri, Tekfen’in yaptığı projelerin altyapısı çok kuvvetli olduğu için prim üretmesi. Muhtemelen burası da kaçınılmaz olarak o noktaya gelecek; bu işin tabiatı oldu artık. Yine de konuşalım, konuşmamız gerek. Ama yine de bir noktada, burada sabit kalacak insanın da çok olacağını düşünüyorum. Burayı sevip bırakmayacak kullanıcılar olacak.

Bizim Karma Evler projemiz mesela, öyle oldu. Kimse çıkmıyor, çıkan da şehri terk edecekse ya da Göktürk’ten başka bir yere taşınacaksa gidiyor. Bir konutun boşalma ihtimali olduğunda öbürü bir tanıdığına haber veriyor. Dolayısıyla böyle bir şeye de evrilebilir; ama dediğim gibi 1.500 daire var, mutlaka el değiştireni olacaktır.

HE: Bu çokluk içinde, Karma Evler’deki gibi bir topluluğu oluşturmanın araçları neler olabilir?
CS:Bence onun aracı; açık alan, boş ve yorumlanabilir alan, dikte eden alan değil. Bu nasıl bir alışkanlık, değişir mi değişmez mi bilmiyorum ama bence kendi kendini eyleyen alanlar bırakılmalı. Sokak gibi mesela… Aktivite alanlarında aktif olman gerekiyor, ancak böyle olunca kelimenin tam karşılığı yerine getirilmiş oluyor. Diğer türlü, sana söylenen, tarif edilen hikayeyi gerçekleştirmen gerekiyor; spor yapmak için “oraya” gitmek zorunda kalıyorsun. Şuradan yürüyüp başka biriyle karşılaşıp sohbet edip gitmeyi bertaraf ediyorsun.

HE: Peki ya konutların içleri? Oradaki yaşam kurgusu için nasıl bir senaryo öngördünüz?
CS: Konutta plan şeması çok ilginç bir şey. Ben yıllar içinde konut projeleri yaptıkça gördüm ki ev hayatı ya da mekanın kullanımı değişmiyor. Hal böyleyken kalıpların değişmesi için de bir neden göremiyorum. Konutun salon, mutfak, oda, bir oda daha, üçüncüsü varsa bir tane daha, ıslak hacimler vs. ile gayet pragmatik, bir makine gibi çalışması gerekiyor. Bu proje özelinde iki şeyden dolayı böyle olmalı: İmalatın hızlı yürümesi ve ucuza mal olması gerekiyor.

Her birimde yaşamları daha çok köşelere almaya çalıştık. Bunlar esasen konvansiyonel plan çözümleri. Keşke açık planlı, bölücülerle ya da insanların kendi çizdiği çizgilerle odalarını oluşturduğu bir sistemle olsa bunlar, ama mümkün olamadı.

HE: Bu projenin çevresini nasıl dönüştüreceğini varsayıyorsun ya da öyle bir dönüşüm varsayımı var mı aklında?
CS: Çok değiştireceğini sanmıyorum. Çevresi zaten tuhaf bir biçimde çoğalmış durumda. Birim metrakere fiyatları aşağı yukarı buradakilere denk olan yapılar var. Kemer Country yapıldığı zaman Kemerburgaz’ı çok değiştirdi, başka bir tipoloji dayadı orada. Zekeriyaköy de öyledir mesela. Oraya ilk gelen olarak, başlangıcından itibaren bir tipolojiyi popülerleştirip prim yapmasıyla ve insanların oraya yerleşmesiyle yapı ya da yapı grubu yerin kimliği haline gelebiliyor.

HE: Ama oralar daha tabula rasa alanlardı.
CS: Evet onlar boş alanlardı, burasıysa uzun yıllardır şehrin merkezi. Ama lojistik merkez ve arkasında fabrikalarıyla, farklı bir programı varmış. Bence, çevreyi değiştirecek bir potansiyeli taşıması bir tarafa, değiştirme şansı bile yok; çünkü çevre zaten oluşmuş durumda. Biz başladığımızda boş olan arazilerde de inşaat başlamış. Yani alanın bir dönüşüm şansı yok. Bir konut projesi çevreyi ne kadar etkileyip değiştirebilir, çok emin değilim. Sosyal yapı olarak etkileyebilir belki ama burada böyle bir farkın olmasını istemem ben de. Estetik ya da plastik olarak etkiler mi, bilmiyorum. Belki çoğuna da çirkin geliyor, gelecek de. Prizma yapmışlar vs. diye… Hele içerde yaşamıyorsa, dolaşmıyorsa, dışarıdan bakıldığında böyle eleştiriler gelebilir.

Etiketler: