Çölde Hayatta Kalmak

Paracas Müzesi, 2007 yılında yaşanan depremde yıkılan yapının görevini devralıyor ve iklimlendirme çözümleri ile çöl şartlarına uyum sağlamayı amaçlıyor.

Müze projesi içine yerleştiği tropikal çöl ile aynı tonları benimseyen beton yüzeyleri ve geometrik çizgileri ile öne çıkıyor. Paracas Ulusal Rezervi’nin girişinde, eski yapı ile tam olarak aynı konumda inşa edilen müze, bölgedeki en eski arkeolojik alan olan Büyük Paracas Nekropolis’e çok yakın bir noktada bulunuyor ve bu alanda bulunan kalıntıların oluşturduğu sergilere ev sahipliği yapıyor.

fotoğraflar: erieta attali, jp crousse
1. kat planı
zemin kat planı
kesit
kesit
kesit

Alçak kat yüksekliği ve keskin geometriler gibi eski müzenin de sahip olduğu bazı özellikleri benimseyen yeni proje, tamamen farklı bir malzeme yelpazesi kullanıyor. Eski taş cephe yerini beton bir cepheye bırakırken, kırmızı renkli puzolan kullanımı ile içine yerleştiği kurak çöl peyzajının renkleriyle tamamlanan bir görüntü yaratıyor. Yüzeylerde bırakılan patina ise müzeye, içinde sergilediği Kolomb öncesi seramikleri andıran bir görüntü kazandırıyor. Zorlu çöl koşullarında koleksiyonların korunmasını sağlamak adına, yapı içinde çevresel etkileri düzenlemek üzere oluşturulan hacimler, hem projedeki mimari mekanları tanımlıyor ve bıraktıkları boşluklarla sınırladıkları sergi salonları arasında geçiş alanları oluşturuyor hem de ışığın kontrollü dağılımını ile doğal havalandırma sağlıyor.

İki kanada ayrılan yapının bir bölümünde sergi salonları ve koruma alanları, diğer bölümünde ise toplantı odası, atölyeler gibi etkileşim ve eğitim mekanları bulunuyor. Bu iki kanat, mimar tarafından çatlak olarak adlandırılan bir koridor ile bölünüyor ve girişler buradan sağlanıyor. Güney cephe, yerleştirilen kutu şeklindeki dört pencere ile peyzaja doğru açılıyor ve kontrollü bir şekilde gün ışığını içeri alıyor. İç mekanların kurgusu, antik Perulular döneminde kullanılan labirent formları ile bugünün akıcı ve dinamik mekansal dili çakıştırıyor.

Etiketler:

İlgili İçerikler: